23 Ekim 2012 Salı

-


“Her kes özgür olana kadar, hepimiz köleyiz.”

Köleliğe baş kaldırmışlardı. Her ikisi iyi dövüşen birer köleydi. Şimdi uzaklarda bir nehrin kıyısında oturup dinleniyorlardı. Kendilerini o bataklıktan kurtarmışlardı ama geride yakınları vardı. Bir türlü özgürlüğün daha iyi olduğunu anlatamadıklarından mı, yoksa onların başaracaklarına inanmadıklarından mı geride kalanlar…
Acıkmışlardı. Yiyecek bir şeyler bulamazlarsa bir kaç gün sonra güçleri kalmaz ve birkaç haftaya da ölebilirlerdi. Önlerinde 2 seçenek vardı: Ya geri döneceklerdi. Ya da sonunda ölüm bile olsa yollarına devam edeceklerdi. En azından suları vardı. Devam ederlerse ihtiyaçları olan birçok şeyi de bulacaklarına inanıyorlardı.
2 gün sonra ıssız bir çiftlik buldular. Eski küçük bir ev vardı. Daha genç olanı içeriğe geçti. 'Kimse yok mu?' - diye seslendi. Ses yoktu. Birileri vardıysa da belki de korkutan saklanmıştı. Ama kimden korkacaktı ki bu özgür yurtta?

Diğeri çiftliğe göz gezdirdi, belki yemek için bir şeyler bulurum diye. Dişe dokunur bir şey bulamadan eve girdiğinde arkadaşını uyurken buldu.
'Ne o? Buraya yatmaya mı geldik?' Onu uyandırdı.
'Pardon ya, dalmışım bir az.'
'Bir az mı? Kaç saattir uyuyorsun.'
'Öyle mi ya?'
'Kalk. Gidelim. Pek tekin bir yere benzemiyor. Yiyecek bir şey de yok zaten. Biraz daha yürüyelim.'
'Gidelim. Gidelim de ama nereye kadar?'

1 yorum:

  1. Hikayelerinizi kitap haline getirmeyi düşünüyor musunuz?

    Gerçi şu devirde pek fazla kitap okuyan yok ama ben bu blogunuz okuyucusu olarak, bu sayfadaki hikayeleri kitap halinde görmeyi çok isterim.

    YanıtlaSil

Değerli Yorumlarınızı Bekleriz.