1 Kasım 2020 Pazar

Bal Arıları

Köye vardıklarında güneş batmak üzereydi. Bazı evlerin önlerinde birkaç yaşlı insan oturmuş konuşuyorlardı. Arabaları onların yanlarından geçtikte konuşmalarını kesip onlara merakla bakıyorlardı.

- Baba, bu köyde hiç çocuk yok mu?


- Nasıl yani?


- Oradaki adamlar bize enteresan bakıyorlar da. İlk defa mı çocuk gördüler diye düşündüm.


Babası gülümseyerek:

- Kuzenlerin var ya. Unuttun mu?


- Hee, doğru. Unutmuşum :)  – diye Sinan da gülümsedi.


Dedesinin evine yaklaştığında 5-6 çocuk oynuyorlardı. Aralarından biri arabayı görünce:

- Amcam geliyor. – bağırarak arabaya doğru koştu.


**

Akşam tüm aile masa başındaydı. Dedesi, babaannesi, amcası, yengesi, kuzenleri, babası ve kendisi. Masa babaannesiyle yengesinin sabahtan uğraşarak hazırladıkları çeşit-çeşit yemeklerle donatılmıştı. Sanki Sinan için ‘hoş geldin’ partisi gibiydi.

- Oğlum, iyi ki Sinan’ı da getirdin. Hiç buraya gelmemişti değil mi? – dedesinin sözleriyle amcasıyla konuşan babası durdu.

- Bir yaşındayken getirdik. Ondan sonra hiç gelmedi. – babası dedi.

- Evet, torun. Sevdin mi köyümüzü?

- Güzel yere benziyor. – Sinan utanarak cevap verdi.

- Çok güzel bir yer. Yarın inşallah ormana gideriz. Dağın eteğinde. Çok beğeneceksin. – amcası dedi.

- Evet, evet. Orası çok iyi. Hem arılarımızı göstereceğim sana, amcaoğlu. – Yasin heyecanla konuşmaya katıldı.

- Arılarınız mı var? – Sinan şaşkınlığını saklayamadı.

- Var tabii. Senin dedenin balı meşhurdur. Bize de her sene gelir ya, oğlum.

Yemekten sonra semaver çayı içtiler. Çeşit çeşit reçeller, tatlılar vardı.

**

Gece bir türlü uyuyamıyordu. Hep bal arılarını düşünüyordu. Heyecanlıydı. İlk defa bal kovanı görecekti. Biraz da korku vardı. Ya arılar sokarsa. Geçen sene evin balkonunda bir arı soktuydu. Birkaç gün ağrıdığını unutmamıştı. ‘Ama kuzenlerim bu kadar cesursa, bir şey yapmıyorlar köy arıları o zaman’ diye düşündü. Bu düşüncelerle uykuya daldı.

**

Yarın sabah erkenden uyandı. Çok erkendi sanki. Ama herkes ayaktaydı. O da yatağından kalkıp odadan çıktı. Balkonda kahvaltı sofrası hazırlanmıştı. Kahvaltıyı yaptıktan sonra evden ayrıldılar.

**

Orman gerçekten harikaydı. Şehir dışına pek fazla çıkmamıştı. Gittikleri yerler de hep yapay yerlerdi. Burada ise farklı bir güzellik vardı. Doğallık tüm vücudunu kapladı sanki. Hava, çiçeklerin ve toprağın kokusu... Herşey çok güzeldi.

Elma ağaçları vardı. Kuzenleri hemen ağaca çıktılar. O, önce cesaret edemedi. Sonra amcasının yardımıyla yavaş yavaş çıkmaya başladı. Sonra alıştı. Çok eğlenceliymiş gerçekten. Bir ağaçtan inip diğerine çıkıyorlar; ayak yalın çimenlerin üzerinde koşuyorlardı.

Sonra bal kovanların olduğu ağaçların yanına geldiler.

- Oraya da çıkabiliyor musunuz? – kuzenlerine sordu.

- Henüz çıkamadık. Büyüyünce çıkacağız ama.

- Orası biraz tehlikeli çocuklar için. – amcası ekledi.

Hepsi yere yattılar ve kovanları seyretmeye başladılar. Arılar uçuşuyorlardı. ‘Ev’lerinden çıkıp dağa doğru uçuyorlar, oradaki çeşitli çiçeklerden nektar toplayıp geri dönüyorlar. Günde birkaç kez tekrarlar. Uzun uğraşlar sonra bal oluyormuş.

- Ben balın bu kadar zahmetle olduğunu bilmiyordum. – Sinan mırıldandı.

Amcası onu onaylarcasına dedi:

- Evet, önümüze gelen nimetlerin geçtiği yolu bilemeyiz çoğu zaman. Oysa yediğimiz balın soframıza gelip çıkması için binlerle arı kilometrelerce uçuyor. Yorulmak bilmeden çalışıyorlar.

- Teşekkür ederim. Teşekkür ederim size eyy arılarr!!! – Sinan yüksek sesle bağırdı.

Kuzenleri gülerek onlar da bağırdılar:

- Biz de çok çok teşekkür ederiz size.











*


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Değerli Yorumlarınızı Bekleriz.