Bir türlü uyuyamıyordu. Aklına bugün arkadaşının söyledikleri takılmıştı. Şeytanla nasılsa anlaşabilir miydi insan? 'Şu yaşıma kadar bana dokunma. Kötü şeylere yönlendirme. Sonra gelirsin, istediğini yaparsın.’ deyip uzaklaştırsa, o arada da hep iyi şeyler yaparak kendisini geliştirse ve şeytanın karşısına güçlü bir iradeyle çıksa. Böylece kolay kolay yenilmezdi onun karşısında. Yani, tuzağa düşürebilse. Mümkün mü acaba? Bu düşüncelerle sonunda uykuya daldı.
Rüyada bir hastane odasında yatakta yatıyordu. Vücudunda ağrılar vardı. Biraz yaşlanmıştı sanki. Kapı açıldı. Doktor içeriye girdi. Yüzü tuhaftı. Geldi yanında oturdu.
‘Sen doktor musun?’ – kuşkuyla sordu.
‘Tanımadın mı beni?’ – tuhaf adam gülümsedi. ‘Ben seneler önce anlaşma yaptığın şeytanım. Hani 50 yaşına kadar senden uzak duracaktım. Kötülüklere itmeyecektim, falan.’
‘Evet. Şimdi hatırladım. Ama sen sözünde durmadın hiç!’
‘Nasıl durmadım?! Bugüne kadar benim fısıltımı veya kafanı karıştırdığımı gördün mü?’
‘Yapmadın mı?’
‘Hayır!’
‘O zaman kızımı yüzüstü bıraktığımda sen yok muydun?’
‘Damadın hastaydı ve kızın senin kapına geldiydi. Yardım istedi.’
‘Evet. Bak hatırlıyorsun. Ben çiftlikteki inekleri satmıştım. İyice para geçmişti elime. Mutluydum. Kızım geldi. Eşinin çalışamaz durumda olduğunu söyledi. Onlara yardım etmemi istedi. Bense ineklerimin öldüğünü kendi durumumun da iyi olmadığını söyledim. Az bir para verdim yolladım. Birkaç günlük ihtiyaçlarını giderirdi ancak. Sonra damadım ölmüş. Kızım çocuklarıyla perişan olmuş yıllarca. O da fazla yaşamadı. Hastalıktan ölmüş. Geç haberim oldu. Pişman oldum. Ama ..’
‘Amaa göl kenarında aldığın evde mutluydun. Kızına yardım etseydin çıkabilir miydin köyden? Paralar gidecekti. Ve o evi de alamayacaktın. Kendini suçlama. Küçük bir yalana da takılma fazla.’ – şeytan teselli verdi.
‘Ya o adada da mı sen değildin?’
‘Kayık olayında mı? Hayır, ben seni uzaktan seyrediyordum.’
‘Ana karaya geçmem gerekirdi. Kayıkçılar götürmeyince gizlice bir kayığı çaldım. Ama bir nedenim vardı. Yapmak zorundaydım.’
‘Evet, Yapmak zorundaydın. Ve senin için doğru olanı yaptın. O kayıkçının elinden ekmek teknesi gittikten sonra yaşadığı zorlukların ne önemi vardı ki?’
‘Sen ne yapıyordun o sırada? Hiç mi müdahalen olmadı?’
‘Sana bir şey yapmadım. Ama kayıkçılara havanın kötü olabileceğini ve kıyıdan uzaklaşmanın iyi fikir olmayacağını fısıldadım. Onlar da işe çıkacaklarına evlerinde tembel tembel oturdular. Yani sanki dünden razıydılar.’
‘Ha. O yüzden beni geçirmediler. Onca dil dökmeme rağmen kimseyi ikna edemedim.’
Bir az sessizlik çöktü. Her ikisi de pencereden dışarı baktı.
Sessizliği kapıyı açan gardiyan bozdu. İçeriye girip bir elinin yatağa bağlandığı kelepçeyi açtı.
‘Hazırlanın birazdan gideceğiz!’
Şeytana döndü. Bu da neydi sorarcasına yüzüne baktı.
‘Hapisten kaçmaya çalışırken 4 gardiyanı öldürdün ya. Sen de hafif yaralandın. Yargılandın. Birazdan idam edileceksin.’ – pis pis güldü.
Birazdan darağacının altındaydı. Cellat urganı boynuna taktı. Tekmeyi atacaktı ki, bağırarak uykudan uyandı. Kan ter içindeydi. Baya korkmuştu. Rüya olduğunu anlayınca sevindi.
Mutfağa geçti. Bir bardak su alıp sandalyeye oturdu. Boğazında hala bir ağrı vardı sanki. Eliyle kontrol etti. Bir kızarıklık mı vardı.
‘Hayrola, kabus mu gördün?’ – masanın başından gelen sesle irkilerek elindeki bardağı yere düşürdü.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Değerli Yorumlarınızı Bekleriz.