13 Aralık 2020 Pazar

Bir Karış Toprak *


Öğleye doğruydu. Hava serindi. Güneş bazen bulutların arkasından çıkıp sonra yeniden saklanıyordu. Güzel bir gündü.

Bahçede arkadaşlarıyla oynuyordu. Aylarca süren savaşa rağmen çok mutluydular. Sonuçta çocuktular. Çocukluklarının tadını çıkarmaya çalışıyorlardı.

- Ali, eve gelir misin? – annesinin sesini duydu.

- Biraz daha oynayayım, geliyorum.

- 5 dakika içinde gel. – annesi tekrarladı.

- Ama hava çok güzel.. Henüz erken değil mi? – diye itiraz etti.

- İşimiz var, hemen gel!

- Tamam. – isteksizce söyledi. Arkadaşlarıyla vedalaşıp eve doğru gitti.

Salonda valizler vardı. Annesi içerisine elbiseler dolduruyordu.

- Bir yere mi gidiyorsunuz? – şaşırarak sordu.

- Gidiyoruz. – annesi yanıtladı.

- Nereye?

- Dayınlara.

- Ama neden?

- Savaş var, oğlum. Her an başımıza top mermisi düşebilir. – salona giren babası dedi ve ilave etti:
- Seni ve anneni dayınlara götürüyorum. Biraz orada kalırsınız. Durumlar iyileşince geri gelirsiniz.

Akşama doğru valizleri alıp, arabaya binip yola koyuldular. Ali, arabanın arka camından evlerine, bahçedeki komşularına bakıp el salladı.

- Şimdilik hoşça kalın! Yakında görüşürüz. – deyip gülümsedi.

Anne babasına baktı. Onlar tedirgindiler. Dayısı başka şehirde yaşıyordu. Yılda birkaç kez ziyaret ederdiler. Annesi mutlu olurdu onlara gittiklerinde. Ama bu kez farklıydı. Hüzün vardı.

*

Bir kaç hafta sonra televizyondan duydu şehirlerinin işgal edildiğini. Her kes ağlıyordu. Başka bir odaya geçip o da ağladı.

Yıllarca hasretle yaşadılar. Bir gün döneceklerine umutları vardı. Ama her geçen yıl umutları biraz daha azalıyordu.

*

Yıllar sonra iki ülke arasında savaş yeniden başlamıştı. Ali de komutan olarak katılıyordu. Her gün biraz daha ilerliyordu ordu. İşgal altındaki topraklar yavaş yavaş geri alınıyordu. Her gece memleketine doğru giden yollara bakıyordu. Bir gün orayı da işgalden kurtaracağına inanıyordu.

Aylar sonra düşman büyük kayıplar vererek geri çekildi. Ve ordu Ali’nin şehrine de girdi. Ali, arayıp evlerini buldu; daha doğrusu mahallelerini. Çünkü evleri dağıtılmıştı. Her taraf harabeydi.

Askerler zafer çığlıkları atıyorlardı. Her kes bir birini ve komutanlarını tebrik ediyorlardı. O da gülümsedi. Ama kendisini zor tutuyordu. Askerlerin göremeyeceği bir yere geçip toprağın üzerine oturdu.

Çocukluk hatıraları canlandı gözlerinde. Arkadaşlarıyla oynadığı oyunları, dut ağacına çıktığını, ettiği kavgaları, düşüp yaralandığını ve en son evden ayrıldıklarını. Gözleri doldu. Gökyüzüne baktı. Güneş parlıyordu. Sanki ona gülümsüyordu. Sanki onlara ‘Hoş geldiniz’ diyordu. Hüznü gitti. Yerine huzur geldi. Ayağa kalkıp askerlerinin yanına döndü.

- Evet, şükürler olsun. Bu günü de gördük. Şimdi önümüzde yeni bir görev var. Düşman işgalinde kalan diğer topraklarımız. Bugün nasıl burayı geri aldıysak, aynı azimle devam edersek inşallah tüm topraklarımızı da alırız. Ne diyorsunuz? Devam edelim mi?

- Evet! Evet!  – diye haykırdılar yorgun ama yüzlerinden mutluluklar yağan askerler.

- Bir karış bile bırakmayalım. Hepsini kurtaralım zulümden. – öndeki kolu sargılı asker bağırdı.






* kurgusal bir hikayedir.








*



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Değerli Yorumlarınızı Bekleriz.